Back

“Ayy Oralar Çok Tehlikeli” Denilen Yerlerin Gezgini: Çağrı Çankaya

Hayat sizi hazırlar… Başınıza gelen her şey; iyi-kötü ne varsa siz o yolda her şeye rağmen devam ettiğiniz sürece sizi hazırlar. Çok iyi hatırlıyorum ajansta çalıştığım yıllarda bir mail gelmişti. Üç yıl süren bir seyahatten ve bir tasarımcıdan bahseden bir mail… 11 bin fitte uçaktan atlayıp 200 km hızla düşerken logo tasarladığından falan bahseden bir mail… Maili görünce açık konuşmak gerekirse “Delimiymiş abi bu adam” diye düşünmüştük. Çağrı Çankaya ile olan hikayemiz de bizim için o maille başladı. 2013 yılının sonlarında ilk kez Gren Café’de birlikte oturduğumuzda; her şeyi geride bırakıp 3 yıl sonra doğduğu şehre geri dönen bir adamın heyecanını görmüştük. O yıllarda evi çantaya atmak falan yok tabi aklımızda… Anlattıkları bize hikaye gibi geliyor ama hepsinin gerçek olduğunu da biliyoruz. Hepsinin kanıtı var. En olmadı adam karşımızda kanlı canlı oturmuş anlatıyor…

Designer on the Road Çağrı’nın kendi deyimiyle sadece tasarım ile hayatta kaldığı bir dünya turuydu aslında… 23 ülke, 3 yıl dile kolay… 🙂 Yollarda mide kanaması mı geçirmemiş, aç mı kalmamış, sokakta mı uyumamış neler neler. Evi Çanta’ya attıktan sonra çok fazla gezemedik açık konuşmak gerekirse… Önce dil olayını tam halletmeliyiz diye düşünürken Sydney’de takıldık kaldık. Geçenlerde aklımıza geldi. Doğru mu yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz, evi mi çantaya attık, kendimizi mi çantaya attık diye düşünürken geçmişte başımıza gelenlere bir dönüp bakalım dedik. Fazla gerilere gidince de bir yerlerde Çağrı’ya denk geldik. Designer on the Road’u yarattı da, nasıl yarattı, sonra ne oldu, eline ne geçti, hayat nasıl gidiyor diye soralım istedik. Dijitalleşen hayat sağolsun biz sorduk, o cevapladı: 

Designer on the Road’u hatırlamak istersek bize özetle neler söyleyebilirsin?

Ben yıllar önce İstanbul’da bir çok büyük ajansta çalışmıştım. Robot gibi bir şeydim. Sosyal hayatım yoktu, ailemi arkadaşlarımı göremiyordum. Sabahlara kadar çalışıyordum ki bazen eve gitmediğim günler oluyordu. Bu yoğun çalışma temposundan ve ego savaşlarından bıkınca da hayallerimi gerçekleştirmek için çılgınca bir projeye imza attım. Kaybedecek bir şeyim yoktu. Sevdiğim şey tasarım yapmak ve seyahat etmekti. Sevdiğim iki şeyi birleştirerek “Designer on the Road” u yarattım. Sadece tasarım gücüyle hayatta kaldığım bir dünya turuydu. 3 yıl sürmüştü. Cebimde beş kuruş para olmadan 2011-2014 yılları arasında 23 ülke (Hindistan, Tayland, Vietnam, Güney Kore, Ukrayna, Çin, Endonezya, Malezya, Sri Lanka, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Afrika, Arjantin, Brezilya, Kolombiya, Kosta Rika, Honduras, El Salvador, Guatemala, Romanya, Almanya, Hırvatistan, Bosna Hersek ve Arnavutluk), 27 farklı ajans ile 83 bin 902 km yol kat etmiştim. Yol boyuncada dünyanın bir çok ülkesinde talk showlara, televizyon programlarına, gazete ve dergilere konuk oldum. Yolculuğumu anlattım. Özetle; binlerce anı ve insan biriktirdim. Bambaşka bir Çağrı Çankaya olarak da geri döndüm.

Peki bu yolculuk sana ne öğretti?

Hayat aslında çok basit, onu biz insanlar zor hale getiriyoruz. Birbirimizi zorluyor, üzüyor, gereksiz yüklerin altına sokuyoruz. Bunu gözlemleyince insan biraz daha rahatlıyor. Bizim için çok normal olan şeylerin başkaları için ne kadar sıra dışı olduğunu ya da bizlere sıra dışı gelen şeylerin onların günlük rutinleri olduğunu görünce insan artık hayata çok daha göreceli bir gözlük altından bakıyor. Takıntılarından ya da endişelerinden sıyrılıyor. Paranın önemi ve önemsizliğinden insanlara güvenip güvenmemeye kadar çok sayıda tecrübe ve refleks edindim diyebilirim.



Bu saydıkların ile birlikte Designer on the Road’dan sonra da tasarıma, sanata devam ettin ve başarılı çalışmalara imza attın… İnsanlar ile hikayeni paylaştın, üniversitelerde ders verdin, reklamlarda oynadın… Gezginliğin bu başarılarına katkısı ne oldu?

Teşekkür ederim. En büyük etkisi daha geniş bir çerçeveden bakabiliyor olmak oldu sanırım. Eskiden daha keskin ve nettim. Siyah ya da beyazdım. Şimdi grileri daha net görüyorum. Başarı konusunda da aslında olay inanmakla ilgili. Bir şeye gerçekten inanan ve bu inandığı şey için vereceği savaşta kimsenin lafıyla sözüyle değil kendi inancıyla hareket eden kişi, bir gün mutlaka o inandığı şeye ulaşacaktır. Hatta çevresindekileri de buna inandıracaktır. Konu sadece inanıp pes etmeme işi.

EVLİLİK DEĞİL DE EV KREDİSİ GEZGİNLİĞİ ÖLDÜRÜYOR!

Sonrasında hayatına birisi daha katıldı ve artık yerleşik düzendesiniz. Diyebilir miyiz? J Gezginliğe hala devam mı ya da yeni planlarınız var mı? Evlilik gezginliği öldürüyor mu?

Gezmeyi evlilik değilde daha çok ev kredisi öldürüyor diyebilirim. Birlikte gezmeye de devam ediyoruz ama bunlar genelde benim üniversitelerde ya da etkinliklerde yaptığım konuşmalar için oluyor. Ülke içinde gezmeye tabi ki devam ediyoruz ama bunlar gidip bi hava alıp gelmek gibi geliyor artık bana… Büyük bir yolculuğa çıkmak ikimizin de hayali. Bir gün bunu yapacağız. Ama önceliğimiz evin kredisinden bi kurtulmak. 😀 Daha sonra maddi açıdan da bu iş için kendimizi daha rahat hissedeceğiz ve hareket alanımız genişleyecek.

Her şeyi arkada bırakıp binlerce km öteye adım atmak nasıl bir duyguydu? Sana bu cesareti veren şey neydi?

Kaybecek bir şeyimin olmaması sanırım. Zaten yola çıkmadan önce 5-6 ülkede iş ayarlamıştım. Devamı gelmese bile oraları gezer dönerim demiştim. Yola parasız çıktığım için heba olacak bir birikim de yoktu. Konu sadece benim cesaretimle ilgiliydi. Bende de o bolca var.

Designer on the Road için geriye dönüp bakınca pişman olduğun bir an oldu mu?

Asla olmadı. Çok zor zamanlarım oldu. Birçok insanın vazgeçip geri döneceği anlardı belki de ama ben ne geri döndüm ne de bir an bile pişmanlık yaşadım.

Peki 23 ülke içinde buraya bir gün geri döner ve burada yaşlanırım dediğin oldu mu?

Yaşlanmak değil belki ama bir gün buraya geri dönerim diye listede ayırdığım yerler oldu. Özellikle Tayland’ın kuzeyindeki Chiang Mai şehri, Endonezya’da Bali Adası ve Güney Afrika’da Cape Town ilk aklıma gelenler… Çünkü İstanbul gibi büyük ve kalabalık metropollerden çok, doğal güzelliklerle dolu, yaşamın daha yavaş ve rahat olduğu yerleri hep daha büyüleyici bulmuştum.

DÜNYA KORKULACAK BİR YER DEĞİL

Toplum olarak biz aslında her şeyi geride bırakmaktan korkan insanlarız. Dünya korkulacak bir yer mi gerçekten? İnsanlar bu konuda sınırları dışına adım atmaktan sence neden korkuyorlar ve korkmakta haklılar mı?

Türkiye’de yaşayıp “ayy oralar çok tehlikeli” diyen ve sehayat etmeyi İtalya’da makarna yemekten ibaret sanan geniş bir nüfus var. Dünya korkulacak bir yer değil. Dünyanın her yerinde iyi insanlar var. Elbette kötü insanlar da var. Ancak bi insanın size olan niyeti kötüyse onu hemen hissediyorsunuz. En azından benim için öyleydi. Bi yerden sonra insan sarrafı olunuyor yolda. Bu da yolda kazanılan güzel bir özellik. Bana sorarsanız korkmak gereksiz. Korkup hiç bir şeyi tecrübe etmemek benim kişiliğimin tam aksi bir düşünce yapısı. Endişe edebilirsiniz, riskleri anlar, önleminizi alır olaya atlarsınız. Yapılması gereken bu.



Her geçen gün gezginlerin, dünyayı keşfetmeye çıkan insanların sayısı artmaya başladı. Öncülerden biri olarak bu durumu neye bağlıyorsun?

Ben yola çıktığımda etrafta bu kadar gezgin yoktu evet. Benzer işler yapmış isimleri saysak bir elin parmağını geçmiyordu. Hatta kendi blogumda da böyle bir liste yapmıştım. Hem Türk hem de yabancıları kapsayan. Akıllı telefonlar yeni yeni yayılmaya başlamıştı. Instagram sadece iphone’da mevcuttu ve android versiyonu 1-2 sene sonra yapıldı mesela. O zaman ana mecra Facebook’tu. Bugünse Instagram bu tür gezginlerin ana paylaşım noktası. Ben ve benim zamanımın gezginleri çok dürüst ve şevk verici bir biçimde insanları yüreklendirdik. Yaptığımız paylaşımlarla insanlar korkularını yendiler. Şu an yolda olan ve benden ilham aldığını söyleyen 3-4 kişi tanıyorum mesela. Bu gerçekten harika bir his… 🙂

Teknoloji bu işin neresinde?

Bu biraz tercih meselesi. Dünyanın her ülkesine gidip bunu tamamen kendine saklayan ve hiç bir paylaşım yapmayan insanlar da var. Diğer yandan her gittiği ülkede 1000 tane fotoğraf çeken de mevcut. Eğer gördüklerinizi, düşüncelerinizi ve deneyimlerinizi diğer insanlarla paylaşmak istiyorsanız teknoloji bunu git gide daha kolay ve etkili hale getiriyor. Mesela ben bugün yola çıksam mutlaka bir drone da alırdım çantama. Ben yola çıktığımda yıl 2011’di ve etrafta drone falan yoktu. Mevcut kamerama ek olarak GoPro 2 almıştım ama çektiği fotoğrafları almak için her seferinde aleti bilgisayara bağlamak gerekiyordu. Yeni modellerde ise direk telefonunuza alabiliyorsunuz istediğiniz pozları.

Yollarda yaşadığın en güzel anı ve en kötü anı hangisi?

Bunlardan inan çok var. Özellikle en iyi anı seçmek çok zor. İlk yola çıktığım anda Hindistan’a giderken eski işimle evim arasındaki yolu uçaktan görüp hayatımdaki tüm dertlerin o ufacık alanda olduğunu gördüğüm ve tüm bunları geride bırakıyor olmanın verdiği huzur gerçekten çok farklı bir histi. Okuyan için bir anlam ifade etmediğini biliyorum. Bu biraz yaşanmışlıklarla ve birikmişliklerle ilgili bir şey.



En kötüsü sanırım Vietnam’da mide kanaması geçirdiğim ve kaldığım hostelde kan kustuğum yalnız günlerdi. Onun dışında bavulumun açılıp içindekilerin çalındığı an çok üzülmüştüm. Bali’de sörf yaparken motorumun kilitli gözünü kırıp açan ve cüzdanımı çalanlar da canımı baya sıkmıştı. Hindistan’da gıda zehirlenmesi de fena değildi. Güney Kore’de anlaştığım ajansın beni satmasından ötürü parasız kimsesiz sokaklarda kalmam da zor anlardı ama insan hepsini bir şekilde atlatıyor. Her birinden sonra yine harika anlar sizi karşılıyor. Bu karanlık anlar ileride anlatılacak harika hikayelere dönüşüyor.

Sana gelip “Ben de sizin yapmak istediğiniz gibi dünya turuna çıkmak istiyorum” diyenlere hangi tavsiyelerde bulunuyorsun?

“Bunu kendi özgün ve dikkat çekici bir konsept ile sarmalayın” diyorum. Siz kimsiniz ve farkınız ne olacak? Ben tasarımcıydım, işimden sıkılmıştım. İstifa ettim ve reklam ajanslarında çalışarak hayatta kaldığım parasız ve kredi kartsız bir dünya turuna çıktım. Bir başkası var teknesiyle okyanusları aşan ilk kadın… Bir başkası var sadece yürüyerek dünyanın etrafında bir tur atıyor. Sizin özgün dünya turu konseptiniz ne olacak? Bunu bulmalı ve izleyiciye başarılı bir biçimde sunmalısınız.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir