Back

Bir AGH Hikayesi: Projeni de Çantaya Koymayı Unutma!

Evi Çantasında: Saniye Çeşmecioğlu

Merhabalar evi çantasında olanlar veya evini çantasına koymaya ramak kalanlar. 🙂 Bu yazıda sizinle hayatımda aldığım en doğru kararı ve bu kararı aldıktan sonra neler yaşadığımı anlatacağım.

Avrupa gönüllü hizmetine katılmadan önce bloglarda, gruplarda bir sürü benzer yazılar ben de okumuştum. Şuan onlardan biri olarak maceramı sizinle paylaşıyor olmak bana inanılmaz mutluluk veriyor. Peki birkaç ay sonra sizin benim yerimde olmak için engeliniz ne? 🙂

Yaklaşık 3,5 yıldır özel sektörde çalışan ve aslında işimi severek yapan biriydim ama Türkiye’deki çalışma temposu maalesef sizi sevdiğiniz işten bile soğutmayı başarabiliyor. Tam da böyle bir bunalım zamanımda kafamı işten kaldıracak vaktim yoktu, özel hayatım minimum seviyeye inmiş ve yaptığım her şeyi zorunda olduğum için yapıyordum. Aslında çağımızda ya da sosyetede buna “Tükenmişlik Sendromu” diyorlar. 🙂

Bir haftasonu tepem attı açtım bilgisayarımı kariyer.net’te deliler gibi iş ilanlarına başvurdum ama inanın bunu hiç içimden gelerek yapmıyordum. Çalışmaya mecburdum. Belki daha rahat bir iş beni kurtarır ümidiyle yaptım. Başvurularımı yaptıktan sonra muhteşem enerjisizliğimle Facebook’u açtım ve sayfalar arasında gezinirken erasmus plus gruplarından birinde Romanya’nın Craiova şehrinde yapılacak bir avrupa birliği projesine rastladım. Acil katılımcı aranıyordu ama tarih filan yazmamışlardı. Projenin süresi 2 aydı. İki ay herkesin idare edebileceği bir süre… Benim için de buralardan uzak kalmak adına güzel bir fırsat olarak düşündüm ve başvurdum.



Tabii bu başvurumun benim için kabul edilme olasılığı % 1’di. Çünkü mezun olduktan sonra bu tarz projelerin peşinde çok koşmuştum ve bu proje başvurduğum 12 bin 345’inci proje olabilirdi, diğerlerinin hiçbirinde de kabul alamamıştım. Ama bu tuhaf bir şekilde diğerlerinden farklı oldu, kısa sürede dönüş yaptılar. Kabulu aldım. Bir de üstüne proje 6 gün sonra başlıyor dediler. İçinde bulunduğum şartlardan dolayı 6 gün içinde benim o projeye katılmam imkansızdı çünkü çalışıyordum. İşi bıraksam bile 6 haftalık ihbar sürem olduğu için kanunen ne yapacağımı çok hızlı düşünmek zorundaydım. Önce ailemi karşıma aldım ve durumu açıkladım. Tabiiki de ailemden klasik Türk ailesi tepkileriyle karşılaştım. Güvenilir mi, işin ne olacak, nerede, kimlerle kalacaksın….???

Bir şeye gerçekten kalpten inanırsanız herkes inancınıza bir şekilde saygı duyuyor. İnandım ve inandığıma inandırma politikası izledim. 😀 Zaten beni bilirler genelde garip fikirlerle karşılarına çıkardım 😀 Birinci engel tamamdı şimdi asıl engel ikincisi yani işi bırakma durumuydu. Ailemle konuşur konuşmaz pazartesi gününü beklemeden müdürümü aradım. Tabiiki aldığım tepkiyi az çok tahmin edebilirsiniz. Başta şaka yaptığım bile düşünüldü. Sonrasında tabi böyle bir şeyin mümkün olmadığına ikna edilmeye çalışıldım. Başka proje bulmam söylenildi. Normal şartlarda altında bence de iş hayatında yapılmaması gereken bir şey yapıyordum. Ama gözümü öyle karartmıştım ki bedeli neyse ödemeye razıydım.

Ayrıca ben şanssız bir insandım ve bu fırsat 4 yılda bir kez gelmişti başıma ve biliyor musunuz bilmiyorum ama AB projelerinin 30 yaş sınırı var. Ben de 27 yaşımdaydım. Başka bir 4 yılım daha yoktu maalesef. Yani bu davranışımı ben de takdir etmiyordum açıkçası ama hayat beni buna zorladı. Onun suçu. 🙂 İnsanları ikna etmem beş günümü aldı.



Pekiii onları inandırdım da benim kafamdaki on binlerce soruya kim cevap verecekti…? Tam bir bilinmezliğe gidiyordum ama içimdeki güzel hisler doğru yolda olduğumu söylüyordu ve gerisinin üzerinde çok da düşünmedim, düşünmemeye çalıştım.

Yorucu bir ikna sürecinin ardından bavulumu hazırlamam için ise tek bir gecem bana kalmıştı. Ama işin  en zevkli anına gelmiştim. Tüm resmi kıyafetlerimi arkamda bıraktım sadece ama sadece sevdiğim eşyalarla çıkacaktım yola… Gereksiz hiçbir şey istemiyordum hayatımda öyle de yaptım. Az ama öz eşyayla kendimi havaalanına atmayı başardım.

Vee bunca koşturmadan sonra Saniş yollarda serüvenimiz başlıyordu…

Tabi gitmeden kendi çapımda küçük araştırmalar yaptım. Gideceğim şehir hakkında hem olumlu hem olumsuz yazılar okudum. “Çok köpek var tehlikeli” gibi, hosting kuruluşu hakkında da aynı şekilde hem olumlu hem olumsuz yazılar gördüm. Bu kısım tamamen şansınıza ve bilinçli hareket etmenize bağlı. Bu nedenle bu tarz yazıları doğru kaynaklardan doğru bilgilerle bol bol okuyup araştırın derim. Bir yerden sonra tüm sürece, gitmeden hakim olduğunuzu hissediyorsunuz.

Ben bu kısımda kendimi şu şekilde motive ettim;

“Sonuçta girdiğiniz bir işte de detaylarına veya iş ortamına girmeden hiçbir şekilde yapıp yapamayacağınızı anlayamazsınız. Aslında her aldığımız kararda bir risk var. Buradaki süreçte aynı bu şekildeydi. Yol boyunca da, öncesinde de hosting kuruluş bana oldukça yardımcı oldu. Uçakla Bükreş’e geçtim oradan da trenle Craiova’ya geçtim. Craiova’ya iner inmez hosting kuruluşunda görev alan Romanyalı bir arkadaş beni aldı. Tabii direkt İngilizce konuşmak zorlamadı desem yalan olur. Hatta panikten çoğunu anlayamadım. Kalacağım eve kadar bıraktı beni ve ev arkadaşımla tanıştırdıktan sonra gitti. Ev arkadaşım da Polonyalı bir kızcağızdı. Dediklerinin yarısını anlıyor yarısını anlayamıyordum. “Şimdi ne demek istedi” acabaları çözmek için gözlem yeteneğim inanılmaz gelişti. Her hareket, her mimik benim için önemliydi. İşin başlarında vücut dili çok işinize yarayacak demedi demeyin… 🙂 Ev konusu da tamamen şansınızla ilgili. Benim bu konuda şansım bayağa iyiydi. Normal evimdeki konforumdan çok daha iyi koşullarda yaşadım.

Görev aldığım projeden bahsedecek olursam; ben dilimi geliştirmek istediğim için British-Romanian okulunu seçmiştim. Romanya’nın bir ilkokulunda öğretmen asistanlığı yaptım. Yarım gün gidiyordum. Birbirimizi pek anlamadan miniklerden koşulsuz sevmeyi öğrendim. (Tabi size endüstri mühendisi ve kapitalist hayatta böyle şeyler görmediğimi belirtmem gerekiyor.) Onlara boş derslerde aktivite yaptırıyordum. İnteraktif bir okuldu ve her hafta bir yerlere gidiyorlardı. Bana çok fazla şey kattı diyebilirim. Ayrıca British okulu olduğu için ingilizce derslerine katılma fırsatı da buldum. Dipnot: Craiova halkı İngilizce’de oldukça başarılı! Aşağıdaki fotoğrafta benim bıdıkları görebilirsiniz.

Craiova şehri de tam bir masal şehriydi. Yapıları ve doğal güzelliğiyle beni kendisine hayran bıraktı. Muhteşem parkları vardı. Özellikle Nicolae Romanescu Parkı oldukça farklı ve güzeldi. Kısacası beklentimin çok çok üstündeydi. Merak edenler için derneklerin verdikleri aylık ücret; asgari ücret kadar oluyor. Ama avrupada asgari ücretle çok rahat geçiniyorsunuz, hatta üzerine gezebiliyorsunuz da. Benim işim gereği fazla gezdiğim için ben kendimi dinlenmeye verdim. 2 ay boyunca ruhumu dinlendirdim resmen…

Sözün özü eğer böyle bir hayaliniz varsa araştırın projenizi bulun ve harekete geçin. Pişman olmayacaksınız… Benim tek pişmanlığım neden 2 ay yaptım ve neden hayattan bir kaç ay daha çalamadım oldu. Hatta bir şey daha eklemek istiyorum. O bunalım anında başvurduğum iyi firmalardan biri projeye katılmadan önce beni iş görüşmesine çağırmıştı. Ama ben kararımı verdiğim için görüşmeyi iptal ettim. Açıkçası ingilizce pratiğime de hiç güvenmiyordum. İşin tuhaf yanı şuan o firmada başvurduğum pozisyonda çalışıyorum. Karar sizin! Ben söyleyeceğimi söyledim, bol şanslar… 🙂

EVS Craiova – Scoala Romano Britanica



Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir