Şehrin “Old City” dedikleri tarihi yüzünü görmek için çıktığımız yolda bu elektrik telleri de nesi diye konuşuyorduk kendi aramızda. Arapsaçına dönmüş. Şehrin her yeri başka bir soru işareti.
Biz Grand Palace’a gitmek isterken, kaldırımdan yürüyen Tayland’lı bir adam durduk yerde kahkahayı patlattı. Çarpık kentleşmeye uğramış İngilizcesi ile nereli olduğumuzu, ne yapacağımızı konuşurken; yol kenarında duran Tuk Tuk şoförünü çağırıp bir harita istedi. Başladı tatlı tatlı anlatmaya. Bize öyle bir teklifte bulundu ki, resmen anlayamadığımız için “hayır” diyemedik. 😀
Thailerin bildiği tek takım; Beşiktaş
Birbirimize şaşkın şaşkın bakarak bindik Tuk Tuk’a, çıktık yola! Cebimizdeki akıllı telefonlara ve Google maps’e güveniyoruz “Doğru yolda mıyız?”, “Bu taksi bizi sahil yolundan götürüp yolu uzatıyor olmasın!” kafamızda deli sorular… 😀 Bir anda Tuk Tuk şoförü atladı lafa “Beşiktaş” dedi. Türkiye takımlarını konuşurken bulduk kendimizi. Buralarda nedendir bilinmez Türkiye takımı denildiğinde insanların aklına Beşiktaş geliyor.
Yaklaşık 15 dakika sonra Chao Phraya Nehri kıyısındaki iskelede başka bir amca karşıladı bizi. Pazarlık yapmadan olmaz dedik ve toplam tutarı 2000 Tayland Bahtına kadar indirdik. Bu tur TL hesabı ile bize 200 TL’ye patladı! Parayı aldıktan sonra da; elimizden tutup bizi resmen teknenin içine fırlattı! Nehir dalgalı olduğundan, tekne kıyıya çarpıp sürekli ileri geri gidiyordu. Öyle yapmasa binmekten vazgeçebilirdik.
Nehir üzerinden Grand Palace’a yolculuk
Chao Phraya Nehri üzerinden Tayland’a özgü rengârenk çiçeklerle süslenmiş kayığımızla yaklaşık bir saatlik nehir turu yaptık. Burası bir belgeselin içinde gibi hissettirdi bize. Kanal boyunca etrafta gösterişli devasa yapılar ve küçük derme çatma evleri bir arada görmek bizi şaşırttı. Her yapının nehre doğru açılan bir kapısı ve merdivenleri var. Bazı tapınaklar nehir kıyısına yapılmış ve tapınak önünde balık tutmanın yasak olduğunu öğrendik. Onun dışında nehrin bazı yerlerinde ağaç kenarında oturmuş balık tutan insanlara rastladık. Nehir o kadar pis görünüyordu ki bu suyun içinde balık yaşadığına insan inanmak istemiyor. 🙂
Yol boyunca sağ ve sola açılan farklı kanallar gördük. Kimi sokaklar küçük kimi ise kocamandı. Gördüğümüz birçok kişi tur esnasında bize gülümseyerek el salladı.
Bu suyun içinde acaba timsah yaşıyor mudur diye düşünürken ince cırtlak bir ses ile kendimize geldik. Small Floating Bazaar diye bağıran yaşlı bir teyze küçük teknesiyle yanımıza yanaştı ve bize bir şeyler satmaya çalıştı. Küçük filler, tropik meyveler, içecek meyve suları, hediyelik süs eşyaları gibi birçok şey vardı.
Ahşap evler, yerel insanların her gördüklerinde el sallaması ve gülümsemesi bizi mistik bir havanın içine almadı desek yalan olur. Tekne turumuz Grand Palace’ın önündeki iskelede son buldu.
Khason Road tarafından Grand Palace’a ulaşmanın en güzel yolunu böylece öğrenmiş olduk. Hayat bazen size de “kendini bana bırak dostum” demiyor mu?