Hazır Sydney’e kadar gelmişken yeni yıla klasik bir giriş yapmak olmaz dedik ve kendimizi “Lost Paradise”ta bulduk. Çünkü “Paradise” kelimesini duyunca – Phuket’teki Paradise Beach’den sonra – biz de bi peşinden gitme hastalığı başladı. 😀
Sidney’in ikinci en büyük müzik festivali!
“Lost Paradise” Phuket’tekinin aksine etrafını çevreleyen dereyi saymazsak denizle bağlantısı olmayan, şehirden uzak, tamamen doğanın içerisinde ve her yıl 28 Aralık – 1 Ocak arasında gerçekleştirilen dört günlük bir müzik festivali! Gosford’a yakın Glenworth Valley’de… Sydney’in merkezinden bir saatlik bir araba yolculuğu sonucunda ulaşabiliyorsunuz.
Sydney’in ikinci en büyük müzik festivali olması ile anılan Lost Paradise; içerisinde birbirinden farklı 40’a yakın yemek standının açıldığı, yoga ve reikinin, workshopların, performans gösterilerinin, ilginç kostümlerin, doğa sporlarının, dansın ve en önemlisi onlarca dj ve müzik grubuna ait canlı performansın olduğu bir kamptı… Tabi bir de telefonların çekmediği! 😀
Düzenli olarak su için!
Dinlenmek dendiğinde kendini doğaya atmak, bağımlısı olduğun teknolojiden uzak durmak çok doğru bir yol belki ama “Düzenli olarak yemek yemeli, düzenli olarak dans etmeli, günde en az 20 kez su istasyonlarına uğramalı, sık sık dinlenmeli en çok da eğlenmelisiniz!” uyarısını duyduğumuzda bunların başımıza geleceğinden haberimiz yoktu. Çok geniş bir alanda 17 bin kişinin bir arada eğlendiğini, müziğin hiç susmadığını, etkinliklerden kaçamadığınızı, doğaya hasta birileri olarak kendinizi gezmekten alıkoyamadığınızı, havanın sıcaklığı yüzünden öyle 12’lere kadar uyuyamadığınızı, güneş yüzünden devamlı güneş kremi sürmek zorunda olduğunuzu, her fırsatta su içtiğinizi, ve etrafınızda dans eden insanları eğlenirken hayranlıkla izlediğinizi düşünün… Üzerinden üç gün geçti biz daha o yorgunluğu üzerimizden atamadık! 😀
Müziğin sesi hiç kesilmedi!
Her sabah uyandığımızda daha kendimize gelememişken bizden çok daha önce uyanmış, kahvaltısını yapmış, kendini akan serin dereye yada bir etkinliğin peşine atmış onlarca insanı görünce gençliğimizden utanmadık değil! Bu insanlar ya hiç yaşlanmamış, ya da müzik gerçekten de ruhun gıdası… Bu arada sadece gençlerin katılacağını tahmin ettiğimiz festivalde, çoluk-çocuk, babaanne-dede olarak gelen o kadar çok aile vardı ki! İnanamazsınız. 🙂
Gün boyunca müzik sesinin ise kesildiğini hiç duymadık. Sadece sabaha karşı ormandan gelen kuş ve böcek sesleri öyle büyük bir gürültü oluşturuyor ki; en iyi müzik grubuna bile taş çıkartır, devasa sahne ekipmanlarına karşılık kafa bile tutabilirler! Bu nedenle onları da hiç susmayan müziğin içerisinde sayıyoruz! 🙂
Rüfüs, Matt Corby, Little Dragon, Meg Mac
En büyük ve ana sahne “Arcadia”nın yanı sıra Lost Disco, Paradise Club, K-Sub Beach Club, My Mum’s Disco gibi festival alanının farklı bölgelerinde sahnelerin var olmasından dolayı, eğer o müzik tarzını ya da sahne performansını sevmediyseniz, hemen az öte de dans etmeye devam edebilirsiniz! 😀 Ki 4 gün boyunca bu sahnelerde farklı saatlerde Rüfüs, Matt Corby, Little Dragon, Meg Mac gibi isimlerin de yer aldığı toplamda 60 DJ ve müzik grubu yer aldı. 🙂 Festivalin açılışının Rüfüs’a verilmesi ise tam yerinde bir karardı. Çünkü sahne performansı ve şarkıları bizim için efsaneydi! 🙂 Bu parçalar da sizin için:
Matt Corby – Brother
Lost Paradise’a bir sonraki yıl ola ki gitmek isterseniz belki diye; 4 günlük ya da 3 günlük bilet seçenekleri var. Eğer kamp için ekipmanlara sahip değilseniz, ihtiyacınız olan temel ekipmanların bulunduğu kamp çadırı seçeneklerinden de kiralayabiliyorsunuz. Biletleri alırken de $10 karşılığında bir poşet satıyorlar. Glenworth Vadisini buldukları şekilde teslim etmek gibi bir hedefleri var. Bir poşet çöp getirdiğinizde bu 10 doları geri alabiliyorsunuz ki, 22.000’e yakın poşet satışı gerçekleştirilmiş. 17.000 kişinin bir poşette olsa çöp topladığını düşünün… Kimsenin bunu $10’ı geri almak için yaptığını sanmıyorum ama belli alanlar dışında temizlik işçilerine pek ihtiyaç kalmadığını söyleyebiliriz. 🙂 Her camping alanı için özel prefabrik banyo ve tuvaletlerde mevcut olmasından dolayı o kadar insan tuvalet sırası, banyo kuyruğu bekler miyiz diye düşünmenize gerek yok! Her şey yeterince güzel planlanmıştı! 🙂
Özetle; kamp, müzik, yemek, doğa derken biz dört günün nasıl geçtiğini pek anlamadık. Umarız 2018’de efsanelerdeki gibi nasıl geçtiğini anlamadan ama dolu dolu geçer! 🙂 Hepimiz için…